Özay Şendir’in yazısı şöyle:
Sahne 1:
CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu için “manevi oğlum” diyordu.
Brütüs de Sezar’ın manevi oğlu olarak bilinirdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nun en yakın olduğu isimlerden birisiydi.
Brütüs de Sezar’ın en yakınında tuttuğu isimlerden birisiydi.
Dünyada ihaneti anlatmak için en sık kullanılan kelime “Sırtımdan bıçaklandım” kelimesidir.
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlık yarışını kaybettiği Kurultay’daki konuşmasında bu ifadeyi iki kere kullandı.
Günlük yaşantımızda beklemediğimiz bir yerden darbe yediğimiz zaman “Sen de mi Brütüs” dediğimiz olur ya, Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumunu sadece sonuç değil, gelişme açısından da incelemek gerekiyor.
İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Özel. Yıl: 2023
Bu incelemeyi yapmadan kim hain, ortada bir ihanet var mı, karar vermek çok zor olur…
Sahne 2:
William Shakespeare, Jül Sezar oyununda cinayetten sonra Brütüs’ü konuşturur:
“Eğer bu topluluğun içinde Sezar’ın kendisini çok seven bir dostu varsa, ona derim ki, Sezar’a karşı Brütüs’ün duyduğu sevgi onunkinden hiç de aşağı değildir. Eğer o dost, Brütüs’ün niçin Sezar’a karşı çıktığını sorarsa, ona cevabım şudur: “Sezar’ı daha az sevdiğimden değil, Roma’yı daha çok sevdiğimden.”
Bu replikten yola çıkarak bir başka soru üretmemiz ve üzerinde düşünmemiz gerekir:
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nu sevmedikleri için değil, CHP’yi daha çok sevdikleri için değişim bayrağı açmış olamazlar mı? Onca seçim başarısızlığına, küçük partilere bol keseden dağıtılan milletvekiliği, cumhurbaşkanlığı yardımcılıklarına dur demek için bu yolu tercih etmiş olamazlar mı?
★★★
Sahne 3:
Sezar, başarılı bir komutandı, askerlik hayatını noktaladıktan sonra siyasete atıldı.
Halk desteği sayesinde tüm istediklerini Senato’dan aldı, iç savaş döneminde de kendisini diktatör ilan ettirdi.
Savaştan sonra hayat normale dönecek zannedenler yanıldı, Senato’ya yakınları da dolduran Sezar, kendisini ömür boyu diktatör ilan ettirdi.
Burada hikaye saptı, Kemal Kılıçdaroğlu diktatörlük mü yaptı diyenler çıkacaktır.
Hayır, elbette Sezar gibi bir diktatörlük yapmadı ama keyfi yönetim konusunda söylenmesi gerekenler var:
CHP’de en üst organ Kurultay’dır.
CHP Kurultayı’nda delegelerin üzerini çizip, Parti Meclisi dışında bıraktığı iki genel başkan yardımcısı vardı.
Kurultay’ın iradesine rağmen, Kılıçdaroğlu bu iki ismi, genel başkan yardımcısı yetkilerine sahip genel başkan danışmanı olarak atadı, genel başkan yardımcılıkları makamlarını kaldırdı.
Bu yetmez diyenlere, bir başka örnek verelim: Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, ikili görüşmeleri sırasında Kılıçdaroğlu’nun kendisine 3 bakanlık ve MİT Başkanlığı’nı verdiğine dair bir protokol yaptıklarını söyledi. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bu açıklamaya karşı “Yalan” diye gürledi.
Meğer böyle bir protokol varmış, meğer bu protokolden CHP Yönetimi’nin haberi yokmuş, Faik Öztrak’ın “Yalan” diye gürlediği o basın toplantısından önce yapılan MYK’da kimse işin gerçeğini söylememiş.
Sonuç mu, o günden beri Faik Öztrak’ı bir daha gören olmadı…
Mümkünse de bu bölümü çok uzatmayacağım, kendi partisinden belediye başkanlarına söylediği “Bagajı olmayan birini getirin…” cümlesi bile meramı anlatmaya yeter aslında…
★★★
Sahne 4:
Shakespeare’in kalemi Jül Sezar’ın yetkileri eline aldıktan sonra gerçekle bağını kopardığını gösteren örnekleri sunar bize.
Peki ya Kemal Kılıçdaroğlu’nun kalemi bize nasıl bir portre sunuyor:
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı’nı eleştirebilir, görüşmemeyi tercih de edebilir ama 28 milyona yakın kişinin oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan için “meşru değildir” dediğiniz zaman iş başka bir noktaya gider.
Birisi çıkıp da “Gelişmiş demokrasilerde bırakın sekiz seçimi, tek seçim kaybeden genel başkan istifa eder. Bu kadar başarısızlığa karşı istifa etmeyen genel başkan meşru değildir” dese güler geçeriz değil mi?
Meşru olup olmama kişilerin algısına bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Edilen lafın gideceği yer konusunda dikkatli olmak gerekiğini gösteren bir başka örnek daha var:
“Esad ile görüşeceğiz” diyen, Erdoğan’a Esad ile görüşmesi çağrıları yapan Kılıçdaroğlu’na mı bakacağız yoksa yazdığı yazıda Erdoğan dönemini Esad’ın “Baas Partisi” bir yapıya benzeten Kılıçdaroğlu’na mı?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesine dair yaptığı açıklamada “Hem müzakere edeceğiz hem de mücadele edeceğiz” demişti.
Görünen o ki, Özel’in, Kılıçdaroğlu’nun aklıyla müzakere, hırsıyla da mücadele etmesi gerekecek…