Akademi ömür uzatıyor: Bilim insanlarının 90+ yaş sırrı

Türkiye’de son yıllarda vefat eden ya da halen yaşayan 90 yaş üstü akademisyenler dikkat çekici bir tablo ortaya koyuyor.

Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık 100 yaşında, halk bilimci Prof. Dr. Mehmet İlhan Başgöz 100 yaşında, arkeolog Prof. Dr. Halet Çambel 98 yaşında, mimar Prof. Dr. Doğan Kuban 95 yaşında, tarihçi Prof. Dr. Fuat Sezgin 94 yaşında, psikiyatrist Prof. Dr. Özcan Köknel 93 yaşında, antropolog Prof. Dr. Bozkurt Güvenç 92 yaşında, sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin 90 yaşında, filolog ve edebiyat profesörü Prof. Dr. Mina Urgan 85 yaşında vefat etti.

Buna son örnek, bugün (12 Aralık) vefat eden Prof. Dr. Nermin Abadan Unat eklendi.

Korkut Boratav, İoanna Kuçuradi, Ruşen Keleş, İlter Turan, Öget Öktem Tanör gibi asırlık çınarlar ise hâlen daha üretmeye devam ediyor…

Bu tablo, “akademisyenler neden uzun yaşıyor?” sorusunu yeniden gündeme getirdi.

Halet Çambel, Halil İnalcık ve Nermin Abadan Unat

ZİHİNSEL ÜRETİM EMEKLİLİKLE BİTMİYOR

Uzmanlara göre uzun yaşayan akademisyenlerin en belirgin ortak noktası, zihinsel üretimi emeklilik sonrası da sürdürmeleri. Bu isimlerin büyük bölümü ileri yaşlarında kitap yazmaya, makale üretmeye, konferans vermeye veya ders anlatmaya devam etti. Sürekli okuma, yazma ve düşünsel faaliyet, demans ve Alzheimer gibi hastalıkların ortaya çıkışını genellikle geciktiriyor.

Halet Çambel’in hafızasını canlı tutmak için, aklına gelmeyen bir konuyu bulana dek hatırlamaya çalıştığı, o konu üzerinde düşündüğü, öte yandan sık sık bir uğraş ile meşgul olarak beyin aktivitesini sürekli hareketli tutmaya çalıştığını yakın dostlarına aktardığı biliniyor.

“HÂLÂ BİR İŞİM VAR” DUYGUSU

Psikologlara göre, 90 yaş üstü akademisyenlerin en kritik ortak özelliği “işlevsellik” duygusunu kaybetmemeleri. Bu isimler, kendilerini “emekli” ya da “geçmişte kalmış” olarak değil, hâlen üreten bireyler olarak tanımlıyor. Bu durum, depresyon ve sosyal izolasyon riskini azaltıyor, bağışıklık sistemi üzerinde dolaylı ama güçlü bir etki yaratıyor.

Öte yandan, akademik çalışma temposu, ani krizler ve belirsizliklerle değil; uzun vadeli projelerle ilerliyor. Bu durum, kalp-damar hastalıklarıyla doğrudan ilişkili olan kronik ve yıkıcı stresin daha sınırlı yaşanmasına yol açıyor. Günlük yürüyüşler de kampüs yaşamı ve düzenli rutinlerle birlikte bedensel yıpranmayı azaltırken genel sağlığı koruyor.

Sonuç olarak, ortaya çıkan tabloya göre akademisyenlerin uzun yaşamı tek bir nedene bağlanmıyor. Sürekli zihinsel faaliyet, anlamlı sosyal rol, görece ekonomik güvence ve yıkıcı stresten uzak bir yaşam biçimi, 90 yaşını aşan akademisyenlerin ortak paydasını oluşturuyor…